Suv
Özbekçe—İngilizce Sözlük (Dirks, 2005)
suv
underwater, submarine. ~ kema(si) submarine.
water; juice; watery, tasteless; straight or feather stitch (embroidery); (arch.) a land measure of 10 qancha-qancha ~lar oqdi it's been a long time, a lot of water has passed under the bridge. hayot ~i the water of life. og'zining ~i keldi to have one's mouth water. tagiga ~ ketdi to be undermined. o't bilan ~day like fire and water (incompatible). ~balosi floods, flooding. ~ ber- to water. ~ bog'la- to divert canal water onto a field. ~ burgut (zool.) sea eagle. ~ bo'l- to be wet; to be covered with sweat; to melt. ~ga oqiz-/~ga ur- to float away, to disappear w/o a trace. ~ga tushgan nondek bo'shash- to soften up or give
Karaçay-Malkarca – Türkiye Türkçesi Sözlüğü (Nevruz, 1991)
suv
su. Gara ~: kaynak suyu, menba suyu, maden suyu, cañur ~: yağmur suyu, içgen ~: içme suyu, kara ~: pınar, kaynak suyu, cılı ~: ılık su, issi ~: sıcak su, boklanñan ~: kirlenen su, kaynağan ~: kaynamış su, ~ almak: su getirmek, su almak, ~ bashan saban: su basmış tarla, ~u bolmağan cer: suyu olmayan yer, ~da cüzüvçü kanatlıla: suda yüzen kuşlar, ~ içmek: su içmek, ~ğa kirgen: suya giren, ~ koşmak: su katmak, ~ tirmen: su değirmeni, ~ tübünde kalğan baçha: suyun altında kalan bahçe, ~ çelek: su kovası, çokurak ~: berrak su, ~ ötmegen: su geçmeyen, cetek ~: ırmağın yan kolu, ~nu ayağı: suyun nihayeti, ~nu başı: suyun başı, ~ sekirtme (çuçhur) : şelale, çağlayan, köget ~: meyve suyu, şaptal ~: şeftali suyu, ~ ağaç: saka sırığı, ~dan atlağan: sudan atlayan, ~ anası: su anası, suyun dibinde yaşayan su tanrıçası, ~ğa ketgen: suya giden, suda kaybolan, suda boğulan, ~ kuymak: su dökmek, su doldurmak, ~ surat: çok güzel, fevkalâde güzel, ~ tal: söğüt ağacı, ~ çeçek: su çiçeği, avuz suvu kelmek: ağız suyu gelmek, avzuna ~ salmağandı: ağzına su dahi koymamış, başımı ~ğa atarık etdile: başımı suya atacak hale getirdiler, burun ~: burun suyu, köz suv: göz suyu, gözyaşı, sarı ~: yaradan sızan sarı renkli sıvı, ~ bıla ot bıla öçeşme (d): suyla, ateşle iddialaşma, ~ içgen şavdanıña tükürme (as.): suyunu içtiğin çağlayana tükürme, ~ keter taş kalır (as.): su gider kum kalır, ~ya giren kuru çıkmaz (d): suya giren kuru çıkmaz, ~ğa kirseñ çıkdan ırıslama (as.): suya girirsen çiğden sakınma, ~ğa tüşgen taş karmar: suya düşen tutunmaya taş arar, ~ çelekni tübü ~da kalır (as.): su kovasının dibi suda kalır.