have
English—Turkish Dictionary (FreeDict, 2017)
have /hˈakəl/
1. (had, having) kural dışı çekimleri: simdiki zaman 1, you, we, they have (eski thou hast)
2. he, she, it has (eski hath) geçmi zaman had (eski thou hadst) malik olmak, sahip olmak
3. olmak
4. saymak
5. tutmak
6. almak
7. elinde tutmak, hâkim olmak
8. fikir taşımak
9. elde etmek, ele geçirmek
10. ettirmek
11. (k.dili.) aldatmak
12. (k.dili.) cinsel ilişkide bulunmak. Yardımcı fiil olarak geçmiş zamanı gösterir. (msl.) (I.) go. Giderim. (I.) have gone. Gittim.) have to meli, malı (msl.) (I.) go. Giderim. (I.) have to go Gitmeliyim.) have a hand in bir işle ilgisi olmak
13. bir işin içinde parmağı olmak. have a mind to niyeti olmak have and hold kanunen sahip olmak. have at işe koyulmak. (I.)'ve been had. Üç kağıda geldim. have done with bitirmek, işi tamamlamak. have had it (argo) bıkmak (msl.) (I.)'ve had it: (I.) am go ing to divorce my husband .Artık bıktım
14. kocamdan boşanacağım.)
15. artık yetmek (msl.), He' been cheating me for years, but now he' had it. Senelerdir beni aldatıyordu, ama artık yeter.) have in mind hatırında tutmak, aklında olmak. have it coming hak etmek. have it in for (bir kimseye) kin beslemek, kinci olmak. have it in one kabiliyeti olmak. have it out bir davayı kavga veya münakaşa ederek sonuç landırmak. Have it your own way. Siz bilirsiniz. Nasıl isterseniz öyle olsun. have none of izin vermemek, fırsat vermemek, kabul etmemek. have no use for nefret etmek, ^tiksinmek. have on giyinmek. have one's eyes on gözu kalmak. have one's hands full çok meşgul olmak. have something on someone elinde suçlayıcı delil bulunmak. have to do with ilgisi olmak, alakası olmak. have to go (k.dili.) sıkısmak. as Plato has it Eflatun'un deyişiyle. He will have it that iddia ediyor ki. (I.) had better go. Gitsem iyi olur. (I.) had him there. O noktada onu (mat.) ettim . (I.) had rather go. Gitmeyi tercih ederdim. (I.)'ll have his head veya hide .(slang) Elime geçirsem derisini yüzeceğim. (I.) was angry at him, so (I.) let him have it. Ona kızdım, onun için yüzüne bir yumruk indirdim veya onun için saldırdım. Let him have it. O alsın. (argo) Hakkından gelelim. Rumor has it that the government will fall. Söylentiye göre hükümet düşecek. The ayes have it. Lehte oy kullananlar kazandı .The boys had themselves a time. Çocuklar eğlendiler. We had news. Haber aldık.
English—Turkish Dictionary (Anonymous)
have
(yardımcı fiil)
(have got)
-si olmak
almak
yapmak
yemek
içmek
izin vermek
doğurmak
davet etmek
çağırmak
(rüya) görmek
geçirmek
karşılaşmak