cel
Kyrgyz—Turkish Dictionary
cel
i, kemik çürümesi, rim (hastalik)
ii, rüzgâr, yel; koñur cel: hoş esin, serin, hafif yel, esin; caydin koñur celi: hoş yaz esini, yeli; cel öpkö bk. öpkö; cel söz: yel söz, boş söz; cel tiygizbey maktayt: yel dokundurmadan övüyor.
Kyrgyz—Turkish Dictionary
cel-
iii, yenmiş olmak.
iv, yelmek (hizli koşmak).
Karachay-Balkar—Turkish Dictionary (Nevruz, 1991)
cel
yel, rüzgar. ~uradı: yel esiyor, yel çarpıyor, şaytan ~: kasırga, ~kağadı: rüzgar esiyor, cuvaş ~çik: yumuşak rüzgarcık, ~ kün: rüzgarlı gün, ~ etdirmek: rüzgar vurdurmak, ~ tirmen: yel değirmeni, ~ avruv: yel hastalığı, miyalji, ~ eltmezça: rüzgar uçurmıyacak kadar, avuz ~: laf, söz (mec), kişini avzundan ~ çıkmaydı: kimsenin ağzından laf çıkmıyor, ~ urgança kelib ketdi: yel gibi gelip gitti, aralarına suvuk ~ kirgendi: aralarına soğuk yel girmiş (mec), aralarından kara kedi geçmiş, kulağına ~ urğan çaklı birge sanamaydı: kulağına yel vurmuş kadar bile kale almıyor, hiç değer vermiyor, ~ çakırtıvçu: yelpaze, ~ tarthıç: rüzgar çekici, havalandırıcı, havadanlık, ~ni artı cañur bolur: yelin arkasından yağmur olur (deyim), ~ bolmasa caprak da kımıldamaydı: yel olmazsa yaprak bile kıpırdamaz (deyim), ~ tavnu tebdirir: rüzgar dağı hareket ettirir (deyim), carlını bir künü bolur, ol da cañur bıla ~ bolur: fakirin bir günü olur, o da yağmur ile yel olur (a.s.).