Kıl
Türkiye Türkchisi – Tatarche Lughet (Ganiyev, 1998)
kıl
и. 1) кыл, төк; 2) җепсел; 3) кәҗә мамыгы ◊ kıl gibi нечкә; kıl kadar кыл кадәр (аз гына да); kılına dokunmamak тырнак белән дә кагылмау; kılını kımıldatmamak кыл да кыймылдата алмау
ercilasun1991
kıl
Türkiye Türkçesi: kıl
Azerbaycan Türkçesi: gıl
Başkurt Türkçesi: kıl şırt säs
Kazak Türkçesi: kıl
Kırgız Türkçesi: kıl
Özbek Türkçesi: kıl
Tatar Türkçesi: kılçäç
Türkmen Türkçesi: gıl
Uygur Türkçesi: kıl
Rusça: volos şçetina
Qirghizche – Türkiye Türkchisi Lughiti (Yudahin)
kıl
I, 1. kuyruk, yele kılı; 2. bir tane kıl; bir tek tüy; genelce (vücuttan düşen) kıl; kılday yahut kılça: azıcık, gayet az; kara kıldı kak car: kılı kırk yarmak: hâkimane karar çıkarmak; çoçko kılı: domuz kılı; kıl çığarıbas: mec. cimri; kıl çıgar bas eleman mal menen candın barınan takır keçip taştadı: folk. hasis eleman malından canından bezdi; kıl tamak: kıl boğaz (gayet az yiyen adam) ; kötünö kıl sıybay kaldı: kon. « kıçına kıl sığmadı» (gayet sıkışık durumdadır) ; kıl maya (başlıca, darı ve haşhaş sapları hakkında) incecik, cılız; otooğo aldırğan çöptöy moynu kıl maya bolup, içi çedireygen: karnı şişti, boynu, zararlı otlarla kaplamış bitki gibi, incecik oldu; kıl aldında: her şeyden önce; kıl tabında (bitkiler hakkında) : tam olgunlaşma anında; tarunu kıl tabında oruu kerek: darıyı tam olğunlaştığı anında biçmeli; kıl etinde (at hakkında) : kıvamında, iyi antreneman görmüş; kıl tamırçı bk. tamırçı; kıl başında = = kıldı başında (bk. kıldı), kıl kuyruk, bk. kuyruk ι.
II, f. nevi, çeşit; ar kıl: her neviden, muhtelif; bir kıl: 1) aynı neviden; 2) bir nevi.
III, yapmak, kılmak; munu emine kılamın?: bunu ne yapayım? azdık kılat: az gelir, yetişmez; bul üymağa keñdik kılat: bu oda benim için çok geniştir; kaçıp ketti kılıp: kaçıp gitmiş süsü vererek.
Yaqutche—In'gilische Lughet (Straughn, 2006)
kıl
n. horsehair
Türkiye Tillar Diwani (TDK)
kıl
kıl (insanda ve hayvanda)·I, 337