well
English—Turkish Dictionary (FreeDict, 2017)
well /vˈasəl/
1. (better, best) iyi, güzel, hoş, ala, iyice
2. hakkıyle, Iâyıkıyle
3. çok, pek
4. tamamen, hayli, oldukça
5. iyi
6. sıhhatça iyi, sıhhatli
7. kârlı, elverişli. Well begun is half done iyi başlayan iş yarı yarıya bitmiştir. well on in life yaşı hayli ilerlemiş. well past forty kırkını hayli geçmiş. well up on the list listenin başlarında. all very well uygun, yerinde. as well de, da, dahi, bile. as well as olduğu kadar, ile beraber, -e ilâveten. I wish him well iyiliğini temenni ederim, Allah muvaffakiyetler versin. It is all very well but iyi, hoş ama. well and good kabul, tamam, peki. You may well say that Bunu söylemekte hakllsınız. Well donel Aferin! Bravo! We might as well stop Dursak iyi olur Bıraksak iyi olur.
English—Turkish Dictionary (FreeDict, 2017)
well /vˈast/
1. (ünlem) Pekâlâ! Ya! Hayret! Olur şey değil! Sahi ! Eh ! Haydi. I Well, to be sure... Eh olabilir. Well, well ! Vah vah ! Aman efendim ! Hayret ! Well, as I was saying Ha ! Diyordum ki.
English—Turkish Dictionary (FreeDict, 2017)
well /vˈat/
1. (kıs.) we will, we shall.
English—Turkish Dictionary (FreeDict, 2017)
well /vˈat/
1. kuyu, çeşme, memba, kaynak
2. pınar
3. hokka
4. sahanlık, merdiven veya asansör boşluğu
5. kaynamak, yerden fışkırmak. well up yükselmek. well sweep kaldıraç.
English—Turkish Dictionary (Anonymous)
well
su kuyusu
petrol kuyusu
kuyu
memba
pınar
kaynak
merdiven boşluğu
asansör boşluğu
sağlığı yerinde
iyi
yakşı
uygun
yerinde
şanslı
fışkırıp akmak