tüp
Turkish to Pure Turkish Dictionary (Kuleli, 2013)
tüp
[Köken: Fransızca] Çini savıt
Turkish—Tatar Dictionary (Ganiyev, 1998)
tüp
и. 1) тюбик, цилиндр формасындагы кечерәк савыт; 2) пробирка
Comparative Turkic Languages Dictionary (Ercilasun, 1991)
tüp
Türkiye Türkçesi: tüp
Azerbaycan Türkçesi: kolba
Başkurt Türkçesi: kolba
Kazak Türkçesi: şını savıt
Kırgız Türkçesi: kolba
Özbek Türkçesi: kolba
Tatar Türkçesi: kolba
Türkmen Türkçesi: kolba
Uygur Türkçesi: kolba
Rusça: kolba
Kyrgyz—Turkish Dictionary
tüp
1. alt, dip, kök; temel; tüpkö cet-: köküne kükürt suyu dökmek, helak etmek; öz tübünö özü cetti: kendi kökünü kendi kazdı (kendi kendini helak etti): tübümö cetti: benim kökümü kazdı (canıma okudu) tüp kötörö: büsbütün. tamamıyle, hepsi, dibine kadar; 2. soy, menşe, ecdat; tüp tut-: babanın dedelerin işini devam ettirmek; caman körgön uulu tüp tutat ats.: babanın istemediği oğlu (dedelerin davasını) idame ediyor; 3. eleçek (bk.) üzerinde kep çaç’tan (bk. kep ıı) bir parça yukarı sarılan örtü.
Explanatory Turkmen Dictionary (Kyýasowa, 2016)
tüp
: tüpyssy örän yssy, çydar ýaly däl, gaty yssy. Günortanyň tüp yssysy.
Uyghur—Turkish Dictionary (Kurban, 2016)
tüp
Dip. Tüp-tomuri bilen – Dibi kökü ile. Ishik tübide – Kapı dibinde; kapı yanında. Besh tüp derex – Beş tane ağaç. Tüp tomur – Ana kök. Tüp söz – Kelime kökü. Gepning tübide néme bar? – Sözün asıl anlamı nedir? Gep tübide néme bilen tügüdi? – Söz sononda ne ile bitti? Tüp jayimiz Qeshqer boludu – Asıl yerimiz Kaşgar'dır.
Karachay-Balkar—Turkish Dictionary (Nevruz, 1991)
tüp
dip, alt, daban. Kemeni ~ü: geminin altı, bağananı ~ü: sütunun dibi, tavnu ~ü: dağın altı, ~ erin: alt dudak, ~ cayak: alt çene, ~ kañala: daban tahtaları, ~ü bıla koratğandıla: dibiyle götürmüşler, ıstakan ~: bardak altı, üynü ~ün sibireme: evin dabanını süpürüyorum, çelek ~: kovanın dibi, köknü ~ü teşilgença cavadı (d): göğün dibi delinmiş gibi yağmur yağıyor, ~ canı: alt tarafı, üçmüyüşnü ~canı (mat.): üçgenin alt kenarı, terek ~: ağacın altı, ayaklarımı ~leri avruydu: ayaklarımın altı ağrıyor, birevnü etek ~ün calağan (d): başkasının etek altını yalayan, suv çelekni ~ü suvda kalır (as.): su kovasının dibi suda kalır; 2. Miras, tereke. ~ge kalmak: mirasa konmak, tevarüs etmek, Soslan ullu ~ge kalğandı: Soslan büyük mirasa konmuş, ~ün açmak: altını açmak, açığa çıkarmak; 3. Sır, bir şeyin içyüzü. ~ bermedi: sır vermedi, ~ bilirge küreşedi: içyüzünü öğrenmeye çalışıyor, ~ izlemek: altını karıştırmak, malûmat aramak, ~ün tapmak: açığa çıkarmak, örtüsünü açmak, mahiyetini öğrenmek, işni ~ün tapdıñmı: meselenin sırrını çözdün mü, ~ün bek taballık tülse: mahiyetini pek öğrenemeyeceksin; 4. Münkariz. ~ bolmak: münkariz olmak, yok olmak, ol tolu üydegi ~ bolup ketdi: o kalabalık aile yok olup gitti, caşı bolmağan üy ~ bolur (as.): oğlu olmayan aile münkariz olur; 5. Yumru, kök, öbek, baş. ~ sohan: baş soğan, ~ kobusta: öbek lâhana, gardoşla ~ ete tebregendile: patatesler yumru yapmaya başladılar, türtü ~ boyav: sarıçalı kökü boyası, ~ sarsmak: baş sarmısak.
miras, tereke, geride kalan mal mülk (az kullanılır).
Index of Diwan Lughat al-Turk (TDK)
tüp
asıl, kök, dip, temel, herhangi bir şeyin aslı, kõkü, insanın aslı·I, 52, 73;II, 280;III, 119, 123 bkz> tüb