cay
English—Turkish Dictionary (FreeDict, 2017)
cay /kˈatʃə/
1. yassı ve kumluk kıyı adası.
English—Turkish Dictionary (Anonymous)
cay
adacık
Kyrgyz—Turkish Dictionary
cay
ı, yaz; cayı kışı yahut cay kış debey: kışın ve yazın; bütün yıl; cayında: yazın, yaz zamanında; cayın: yaz boyunca, bütün yaz.
ıı, f. 1. yer, mahal; cayında 1) yerinde; 2) her şey yerinde; 3) hakkında; dolasıyla -dair; traktor remontu- cayında: traktörlerin tamiri yolundadır; cayın tap: (birisinin) hakkından gelmek; mec. öldürmek; cayıñdı tabam: hakkından gelirim (senin); anın cayı tabılat: sıvışamaz; onu ele alırlar (harfiyen: onun yeri bulunmuştur); oyuñ cayınan çıkpay kaldı: düşündüğün meydana çıkmadı, dediğin olmadı; 2. mesken; ev yapma; 3. iş evi; teşebbüs yeri; önör-cay: sınaî iş yeri; kagaz önör cayı: kağıt sanayii; okuu cayı 1) okuma yeri: mektep; 2) sağlık işlerinin durumu; den sooluk cayı 1) sağlık müessesi 2) sağlık işlerinin durumu; önör cay akca pılanı es.: sınaî, malî plân; 4. (bu mana ile daha fazla: maani- cay): vaziyet; hâlet; cayıñdı aytçı: kim olduğunu ne olduğunu söyle, anlat!; zorduk kılgan tol. toydum maanı-cayın köröyün folk.: bakayım, bu zorbalık yapan-toltoy kimmiş (ben ona gösteririm!); ca-man, cayın aytam dep, baarın aytat budala vaziyetini anlatayım derken, her şeyi meydana koyar; 5. esas; sebep; ıylay turgancayı cok: ağlamasına sebep yok.
ııı, 1. böyle (işsiz); işte!; sebepsiz; cayça yahut cayça ele: böyle (muayyen bir –maksat olmaksızın); cay adam: yabancı kimse; hususî adam; cay sooda: hususî ticaret; 2. ağır, yavaş, sükûnetle; cay cür-:ağır, yavaş yürümek; cay barakat= cayba rakat; canı cay tapkanı cok: rahat yüzü görmedi; cay bolot: ölecek; cayma-cay: rahça, acele etmeden: cay aldır: dinlendirmek cayı ketken: rahatı kaçmış; bitmiş.
ıv, cay cayla- bk. cayla ııı; cay taş bk taş 1.
Kyrgyz—Turkish Dictionary
cay-
v, 1. sermek, yaymak, asmak diyelim, kurutmak için çamaşırı); dağıtmak (diyelim saçları); açmak (diyelim kitabı) ; kitep cay-: kitap yaymak, açmak; argımak oozun caydı: at ağzını açtı; çaçın caydı: kadın saçlarını dağıttı (örgülerini çözdü) ; aştıkka suu cay-: ekinlere su akıtmak; butuman kan caya beriptir: bacağımdan boyuna kan aktı: 2. yaymak; elge cay_: umuma, halka bildirmek; ilân etmek; 3. otlağa çıkarmak; caygan atı miñ; bolsun, salınganı kis bolsun folk.: atları bin tane olsun, sergisi ise samur kürkü olsun!
Sakha—English Dictionary (Straughn, 2006)
cay
n. dirt, grime; xara cay, küöx cay n. misfortune, bad luck
Sakha—English Dictionary (Straughn, 2006)
cay-
v. to be absorbed, clear up, pass, be over
Karachay-Balkar—Turkish Dictionary (Nevruz, 1991)
cay
yaz, yaz mevsimi. ~nı ortasında: yazın ortasında, ~ carlını anası: yaz mevsimi fakirin anasıdır(a.s.), ~ cırlağan kış cılar: yazın türkü söyleyen, kışın göz yaşı döker (a.s), ~ işlegen kış tişler: yazın çalışan kışın yer (a.s.).