kayğı
Qarachay-Malqarche – Türkiye Türkchisi Lughiti (Nevruz, 1991)
kayğı
kaygı, endişe, kargaşa, telaş, merak, gaile, gam, keder, hüzün, dert, felaket, mesele, iş. Ullu ~: büyük telaş, büyük gaile, ~ğa koymak: telaşa vermek, telaşa düşürmek, ~ salmak: telaş vermek, iş çıkarmak, ~larım bir kesek çaçıldı: endişelerim biraz dağıldı, ~ etmek: endişe etmek, kaygı duymak, merak etmek, ~ etip turama: endişe edip duruyorum, başımı ~ bashandı: kafamı gaile bastı, cüregine ~ tüşgendi: kalbine dert düşmüş, kalbi hüzünle dolmuş, üy ~la: ev işleri, ev gaileleri, anı ~sın körügüz: onun meselesini hallediniz, biçen ~ cürüydü: ot (biçme) telaşı devam ediyor, keter ~ğa kirdile: gitme telaşına girdiler, men da anı ~sına aylanama: ben de onun telaşına dönüp duruyorum, anı kayğısın tındırdım: onun işini gördüm, ~ cürütüvnü koy: gaile çıkarmayı bırak, ~ cürütgen adam: gaile çıkaran adam, başıbız ullu ~ğa tüşgendi: başımız büyük derde girdi, bu ~dan kalay kutulğun: bu dertden nasıl kurtulmalı, ~ çığarmak: bela çıkarmak, mesele çıkarmak, ~ söz: taziye, baş sağlığı dileme, ~ aş (kayğaş): ölü evne götürülen yemek (Kafkaslar taziyeye giderken yemek götürürler, böylece ölü evi acılı gününde yemek pişirme işiyle uğraşmaz), ~sı bolmağan karasuvdan semirir (as.): kaygısı olmayan kaynak suyundan bile semirir, ~sı cok kayın anasına kayğırır (as.): kaygısı olmayan kaynanasına ihtimam eder, ~ çıksa amandan çığar (as.): gaile çıkarsa kötüden çıkar.