Koy-
Türkiye Türkchisi – Tiniq Türkche Lughiti (Kuleli, 2013)
koy
[Köken: Yerel] Koltuk
Türkiye Türkchisi – Tatarche Lughet (Ganiyev, 1998)
koy
и. диңг. бухта, кечкенә култык
ercilasun1991
koy
Türkiye Türkçesi: koy
Azerbaycan Türkçesi: buⱨta
Başkurt Türkçesi: kultık buⱨta
Kazak Türkçesi: şığanak
Kırgız Türkçesi: buluŋ
Özbek Türkçesi: koltık
Tatar Türkçesi: kultık buⱨta
Türkmen Türkçesi: buhtakiçirǟk ãylaģ
Uygur Türkçesi: koltukçä
Rusça: buⱨta
Özbekche—In'gilische Lughet (Dirks, 2005)
ko'y
arch. (Persian) road, way; matter, affair, concern; way, wise, manner. nimaning ~ida yuribsiz? What matter are you pursuing? shu ~i in this manner, in this wise.
Qirghizche – Türkiye Türkchisi Lughiti (Yudahin)
koy
I. 1. koyun, koy sarı koysan; koy köz: büyük güzel gözler; koydoy: halim, koyun gibi; koy oozunan çöp albağan: yavaş, ses.;ı , kendi halinde olan, sıkılgan; kök ala koydoy soyup: mec. vücudunu mosmor, edinceye kadar döverek; koy tekey bk. tekey; koypoy: koçlar-koyunlar; 2. Hayvan devri tak viminin sekizinci yılının adıdır.
II: koy çağır = koy çağır.
Qirghizche – Türkiye Türkchisi Lughiti (Yudahin)
koy-
III, 1. koymak, yatırıp koymak, bırakmak; koy, tiy.be: bırak, ilişme: cerge koy!: yere koy!; oyu-nuñdu koyup, çmmğdı ay t folk.: şakanı bırak da, ciddî konuş!; koy!; yeter; vazgeç!; at koy-, bk. at I, II; kol koy-: imza atmak: imzalamak; birin koyboy: hiç birisini bırakmadan, istisnasız; birin koyboy çakırğm!: istisnasız hepsini çağırJl ecğine sakal koyboğon folk-: sakal bırakmadı; al kelgenin koydu gelmez oldu; arak içkenin koydu; rakı içmeyi bıraktı; kulak koy kulak vermek; dinlemek; koyçu bıraksana' ondan vazgeç!; koyçu emi, bir üydö kaptağan on tört kişi bolduk!: bırak Allah aşkına, bir evde on dört kişi toplanmıştık; 2, bırakmak, müsaade etmek, tecviz etmek; oyundu sağa kim ko-yuptur-: oynamaya sana kim mü- saade etti?; 3. çarpmak, vurma* at menen koyup ketti: atın göğsile çarptı (atı tevcih etti, at ise göğsü ile çarptı); 4, defnetmek; 5, yardımcı fiil rolünde, ibareye kuvvet ve ânîlik verir; körö koyup: ansızın görerek; kelıbey koysun: varsın, gelmesin; albay koysun: varsın, almasın; anda-sanda kele ko-yot: arada-sırada geliveriyor; 6. eğer baş fiille koy fiili menfi şekilde iseler, bununla işin kaçınılmazlığı ifade edilir; kelbey koybot: gelmeden kalmaz (mutlaka gelir); albay koybot: almadan kalmaz (muhakkak alır).
Qarachay-Malqarche – Türkiye Türkchisi Lughiti (Nevruz, 1991)
koy
koyun. Gula ~: kusursuz koyun, seçme koyun, tapraçan ~: merinos koyunu, ~ sürüv: koyun sürüsü, ~bav: koyun ağılı, ~ koş : koyun çiftliği, ~ süt: koyun sütü, ~ kırkıv: koyun kırpma, ~col: samanyolu, galaksi, ~dan cuvaş (d): koyundan daha yumuşak huylu, ~nu Allah caratdı, eçki coldan koşuldu (d): koyunu Allah yarattı, keçi yolda katıldı, koynu bir közü burçak kibik, bir közü mınçak kibik(as.): koyunun bir gözü dolu tanesi gibi, bir gözü boncuk tanesi gibi, ~ cüzden atlasa, kazan otdan tüşmez (as.): koyun yüzü geçerse, kazan ateşten inmez, ~ kütgen baylıkğa, at kütgen subaylıkğa (as.): koyun güden kazanç için, at güden gösteriş için, ~ kütseñ ~ kibik mañıra (d): koyun yetiştiriyorsan koyun gibi mele, ~ kırkılğan cerde tük tüşer (as.): koyun kırpılan yere tüy saçılır, ~ sıltavsuz ölmez (d): koyun bahanesiz ölmez, ~u tasnı kulağına ~ mañırağan tavuş kele edi (as.): koyunu kaybolanın kulağına koyun sesi gelirmiş, bir ~ eki aylanıp soyulmaz (as.): bir koyun iki kere yüzülmez (d).
Türkiye Tillar Diwani (TDK)
koy
koyun, I, 31, 173, 193, 199, 215, 263, 264, 284, 295, 306, 317, 326, 346, 387, 389, 392, 411, 426, 472, 483;II, 14, 15, 27, 50, 76, 90, 118, 142, 152, 184, 185, 237, 238. 310, 330,355, 359;III, 5, 60, 88, 95, 122, 126, 130,132, 142, 148, 156, 157, 167, 17
elbisenin koynu; kucak·III, 142 bkz> koyun koy derenín koyag ı, dibi, düzlüğü, III, 142 bkz> kuy