Cer
Qirghizche – Türkiye Türkchisi Lughiti (Yudahin)
cer
1. arz, yer; mahal; cer kaymaktap bütköndö bk. kaymakta; cerin karap kaçkan: vatanina kaçmiş; men ani cerine cetkirem: ben ona gösteririm, ben ona kim olduğumu bildiririm; bir cerine cetken kedey: son derece fakir; cer kara bk. kara ii; cer-ceber bk. ceber; cer cemiş bk. cemiş; 2. cercerde: muhtelif yerlerde, ötede beride; cer- cerlerde: yerli yerinde; cer menen cer kilip koy-: yerle bir kilmak; cer menen cer bolup kal-: yerle yeksan olmak; munun eç bir arsarsiy turgan ceri cok: bunun hiç bir şüpheyi mucip olacak yeri yok; cerge kal-: boşuna mahvolmak; erge kilgan cakşilik cerge kalbayt ats.: mert kişiye yapilan iyilik boşuna gitmez; bir cerge 1) bir mahalle: 2) bir yere; barip turgan ceri: bir şeyin en yüksek derecesi; cer baspay turgan kezinde: kuvveti ve refahi yerinde iken; cer baspay turgan at: hizli yürüyen, yeğni bacakli at; ani men külüp turgan cerinen çakirdim: ben onu tam gülüp durduğu zaman çağirdim; salgan cerden yahut çukul cerden: ansizin, birden bire: hiçbir sebep yokken: cer-suu 1) yersu (üzerinde çîftçilik yahut davarcilik ile meşgul olunabilecek olan toprak ve şartlar); 2) mit. toprak-su ilâhi (fena ruh); cersuu tayi-: yer-su ilâhina (merhamet dileyip) kurban kesmek; vermek; 2. mesafe; beş kündük cer: beş günlük yer, mesafe.
Qarachay-Malqarche – Türkiye Türkchisi Lughiti (Nevruz, 1991)
cer
1. yer, toprak, arazi, dünya, mevki, yerleşim, derece. ~ cüzü: yeryüzü, çek katı ~: hudut yakınında arazi, sınıra yakın arazi, bay ~le: zengin topraklar, barlak ~: nadasa bırakılmış yer, kırdış ~: çimenlik arazi, ~ iyesi: toprak sahibi, ~ işlev: toprağı işleme, ~ usta: araziyi bilen, araziyi tanıyan (kimse), ~i az: toprağı az, ~ oyulğan: toprak göçmesi, ~ uçhan: toprak kayması, ~ batıv: çukur arazi, tav ~: dağlık arazi, tunakı ~: kapalı yer, ücra yer, sapa yer, caşar ~: yaşanacak yer, kışlav ~: kışlama yeri, çıkğan ~i: çıktığı yer, ~ baylık: toprak mülk, ~ dav: arazi davası, ~ üy: tek katlı ev, yer evi, ~ bavur: bağır yer, yerin bağrı, ~ni tübünde: yerin altında, uçhara ~: zayıf toprak, kıral ~: hazine arazisi, ~ cuthança: yer yutmuş gibi, seni ~ kabsın!: seni yer alsın!, ~ge kirlik boldum: yere girecek gibi oldum (utancımdan yerin dibine girdim), ~ kabayım, kerti aytmay esem!: yere gireyim, doğru söylemiyorsam!, ~ kanı bolluk!: kanı yere akasıca!, ~ge karamak: yere bakmak (utancından yere bakmak), ~ kucaklab catarık!: toprağı kucaklayıp yatasıca!, çançhıdan ~ni kırdısını kobaradı: sancıdan yerin çimenlerini yoluyor, ~ maka: kara kurbağası, ~ mandalak: yaban patatesi, domalan, ~ tırnamak: yeri yolmak, kök sökmek, ~ni etegi: dünyanın ucu, ayağı ~ tutmaydı: ayağı yere basmıyor, barmak basar ~ kalmağandı: parmak basacak yer kalmadı, kölü ~ bıla teñ boldu: gönlü yer kadar oldu (kalbi çok hoşnut oldu), kara ~ge kirlik!: kara yere giresice!, taş tüşse ~ge tiymez: taş düşerse yere değmez (derin uçurum ifade edilen bir deyim), sözü ~ge tüşmegen adam: sözü ayağa düşmeyen adam (sözü geçen adam), süyekni sıñan ~i: kemiğin kırık yeri, cığışıvda birinçi ~ni alğandı: güreşte birinci sırayı aldı, olturğan ~i: oturduğu yer, işlegen ~i: çalıştığı yer, tavnu em miyik ~i: dağın en yüksek yeri, elden çıkğan ~de: köyden çıkılan yerde, tıyınşlı ~: uygun yer, bir ~ge: aynı yere, bir eki ~de: bir iki yerde, biyağı ~de: her zamanki yerde, boş ~ge: boş yere, cathan ~i keñ bolsun: yattığı yer geniş olsun (toprağı bol olsun), köz cetgen ~: gözün ulaştığı yer (göz önünde), kerek ~de: lüzumlu yerde, avrıv çıkğan ~: hastalık çıkan yer, hastalığın çıktığı yer, ~ beşik: yer beşik, ~ carmak: yere göğe sığmamak, hava atmak, omaklığı bıla ~ caradı: şıklığı ile yere göğe sığmıyor, konak üyde ~ cokdu: otelde yer yok, buğar ~: saklanacak yer, tartınır ~iñ tüldü: çekinecek yer değil, çırt bir ~de: hiç bir yerde, tabışıv ~: buluşma yeri. ~ni aldağan kesin aldar: toprağı aldatan, kendini aldatır (a.s.), ~ bukusu kökge konmaz: yerin tozu göğe konmaz (a.s.), ~ kutlu bolsa, mal sütlü bolur: yer kutlu olursa, hayvan sütlü olur (a.s.), ~ suvdan toymaz: toprak suya doymaz (a.s.), ~ sürmegen bayınmaz: toprak sürmeyen zengin olmaz (a.s.), ~ taşsız bolmaz, el başsız bolmaz: yer taşsız olmaz, ülke başsız olmaz (a.s.), ~ toymay mal toymaz: yer doymadan hayvan doymaz (a.s.), ~ge urunñan aç kalmaz: toprağa emek veren aç kalmaz (a.s.), ~ni etegi cok: yerin ucu yok, dünyanın ucu yok (a.s.). 2. eyer. At ~: at eyeri, ~ bashannı at biledi, at bashannı ~ biledi:eyerin ağırlığını at bilir, atın ağırlığını yer bilir (a.s.).