time
İngilizce—Türkçe Sözlük (FreeDict, 2017)
time /tˈɑːbuːʃ/
1. ayarlamak
2. uydurmak
3. saat tutmak
4. tempo tutmak.
İngilizce—Türkçe Sözlük (FreeDict, 2017)
time /tˈɑːbɹʌʃ/
1. vakit, zaman
2. süre, müddet
3. devir, devre
4. mühlet, vade
5. saat, dakika
6. (mat.) kere, defa
7. kat, misil
8. müziğin tem posu
9. doğurma vakti
10. ölüm vakti, ecel. time after time, time and again tekrar tekrar. time and a half bir buçuk misli ücret. time and motion study zaman bakımından verimi artırmak için yapılan gözlem. time ball tam öğle saatini göstermek için bir çubuğun tepesinden dibine düşürülüveren top. time bargain (İng.), (tic.) vadeli alış veriş. time bomb saatli bomba. time clock memurların geliş ve gidişlerini kaydeden saat. time constant (elek.) cereyanın başlangıcından en yüksek derecesine kadar olan devre, zaman sabitesi. time deposit vadeli hesap. time exposure (foto.) uzun pozlu resim. time fuse patlayıcı maddeyi belirli bir müddetten sonra patlatan fitil. from time immemorial ezelden beri. time lag ara. time limit belirli müddet. time lock saati gelmeden açılmayan kilit. time of day günün belirli saati. time of peace barış zamanı. time out of mind hatırlanamayacak kadar eski, çok eskiden. time (sig.)nature (müz.) zaman işareti. time study zaman bakımından verimi artırmayı güden inceleme. time zone arz derecesine göre resmi saatin aynı olduğu mıntıka. ahead of time vaktinden önce. at the same time mamafih, bununla beraber, aym zamanda. at times zaman zaman, ara sıra. behind time geç, tehirli. behind the times eski, zamanı geçmiş. doing time hapishanede. Father Time zamanın somut sembolü. for the time being şimdilik from time to time ara sıra, zaman zaman. gain time zaman kazanmak
11. ileri gitmek (saat) good times iyi günler, refahlı zamanlar. hard times kötü günler, güç zamanlar. have a good time hoş vakit geçirmek. have the time of one' life fevkalade bir vakit geçirmek. in good time tam zamanında, çabuk. in no time bir an evvel. in record time rekor sayılan müddette. in the nick of time ucu ucuna. in time vaktinde, vakitli
12. nihayet
13. uygun tempoda. keep time tempo tutmak. lose time vakit kaybetmek
14. geri kalmak (saat) make time geç kalınan zamanı kapatmak
15. belirli vakte yetiştirmek. make time with isteğini kabul ettirmeye çalışmak. on time tam zamanında. out of time temposuz, tempoya aykırı. pass the time of day vakit geçirmek. seven at a time yedişer yedişer
16. bir kerede yedi tane. take one' time with bir işi itinayla yapmak. tell the time saatin kaç olduğunu söylemek. tell time saati okuyabilmek .this time tomorrow yarın bu saatte. Time is up Vakit bitti. Time will tell Zaman gösterir. It' about time! Artık zamanı! What a time I've had of it! Neler çektim What time is it? Saat kaç?
İngilizce—Türkçe Sözlük (Anonim)
time
zaman
vakit
müddet
süre
tempo
devir
çağ
an
zamanlamak
zamanı -e göre ayarlamak
zamanını/hızını kaydetmek