deep
İngilizce—Türkçe Sözlük (FreeDict, 2017)
deep /dˈeɪdɹiːm/
1. derin derin, derinde. deep laid schemes enine boyuna düşünülmüş. planlar, gizli ve geniş planlar.
İngilizce—Türkçe Sözlük (FreeDict, 2017)
deep /dˈeɪlaɪt/
1. derinlik, engin, deniz. the deep, (şiir) enginler, deniz, derya. the deep of winter karakış.
İngilizce—Türkçe Sözlük (FreeDict, 2017)
deep /dˈeɪlaɪtsˈavɪŋtˌaɪm/
1. derin
2. anlaşılmaz
3. şiddetli, ağır
4. koyu (renk)
5. kalın, boğuk, pes (ses) deep -dyed hakiki, tam. deep in debt borca batmış, gırtlağa kadar borç içinde. deep in thought derin düşünceye dalmış. deep -rooted uzun köklü
6. kökleşmiş (inanç vb), sabit. deep sea okyanuslarda suyun en derin olduğu kısımlar. deep-seated kaldırılması zor veya imkânsız, sabit. deep-set derinde olan. deep (sig.)h derin iç çekiş. Deep South Güney Carolina, Louisiana, Alabama, Georgia ve Mississippi eyaletleri. deep tone kalın perdeli ses, boğuk ses .deep trouble derin sıkıntılar. drawn up six deep altı sıra halinde, altı sıraya dizilmiş. go off the deep end (k.dili) düşünmeden ve telaşla hareket etmek. in deep water başı dertte
7. şaşkınlık içinde.
İngilizce—Türkçe Sözlük (Anonim)
deep
derin
(renk) koyu
(uyku) derin
(ses) boğuk
alçak
(duygu) derin
içten
yoğun
ciddi
anlaşılmaz
karmaşık
ciddi
kötü
derine inen
yüzeyde kalmayan
derine
dibe
derinden
derin
geç vakte kadar
geç vakitte
(the ile) deniz