kel
Turkish to Pure Turkish Dictionary (Kuleli, 2013)
kel
[Köken: Farsça] (doğal, dökülme sonucu): Daz, Takırbaş, (kestirerek): Dazlak
Turkish—Tatar Dictionary (Ganiyev, 1998)
kel
и. 1) таз, пеләш; 2) кырчын, кутыр; 3) ялангач, шәрә ◊ kel açılmak кимчелек күренү
Comparative Turkic Languages Dictionary (Ercilasun, 1991)
kel
Türkiye Türkçesi: kel
Azerbaycan Türkçesi: keçäl
Başkurt Türkçesi: taⱬpiläşyaltas
Kazak Türkçesi: taz kaska
Kırgız Türkçesi: taz kal
Özbek Türkçesi: käl
Tatar Türkçesi: taz piläş takırbaş
Türkmen Türkçesi: kel
Uygur Türkçesi: taz
Rusça: lısıy pleşivıy
Kyrgyz—Turkish Dictionary
kel-
1. beriye, söyliyene doğru, hareket etmek (yay vasıta ile, yüzerek ve s.) gelmek ; “kel” demek bar, “ket” demek ; çok atsz. : “gel” (buyur, lütfen) demek var, “git” demek yoktur; kelip – ketip-tur: ara-sıra (bana) gel, uğra.cöö kel-: yaya gelmek;atta kel yahut atçan kel- : at üzerinde gelmek; kaytıp kel- : geri gelmek dönmek ; barıp gel kel- :varıp gelmek; alıp kel- : getirmek; alıp gelmek; keler kışka: gelecek kışa, gelecek kışta; keler keter söz bk. söz; kelkeli kelip turat : işleri yürüyor ; 2. ermek, ulaşmak; aynalası cüz sarsança kelgen bir taş karoo : çevresi yüz kulaça varan taş duvar; belden kelgen çöp: bele kadar çıkan ot; kişi boyu kelgen çalkan: insan boyu kadar ısırgan otu; teñ kel-: denk olmak; ağa teñ kelgen eçkim çok: ona denk gelen kimse yoktur; onunla kimse boy ölçüşemiyor; 3. koldon kel- : elden gelmek (güç yetmek); kolunan kelet elinden geliyor (gücü yetiyor; yapabiliyor; kolundan kelbeyt: elinden gelmiyor (gücü yetmiyor yapabilmiyor); 4. mütenasip, uygun olmak; barlık müçösü kelgen at: endamlı at; 5. yerine getirilmek, tahakkuk etmek; atkanıng kelsin! : dediğin olsun, tahakkuk etsin !; 6. cardılar kayrımduu kelet : fakirler hassâs, hayırhah oluyorlar; ayal boooruker kelet: kadınlar iyi kalpli oluyorlar; 7. (önce gelen söz “gu” ile bittiğinde) arzu etmek; ukuñ kelip tursa: dinlemek arzun varsa; bağrım kelbeyt: gitmek istemiyorum, bende gitmek arzusu yoktur; kığısı kelbeyt: yapmak istemiyor; aldağısı kelet: aldatmak istiyor; cegisi kelet: yemek istiyor; 8. yardımcı fi’il sıfatile “kel-” işin arasız, kesilmeden, vukua geldiğini yahut gelmekte olduğunu gösterir: Lenin komsomolu ar kaçan Lenin- Stalin partiyasının eñ işeniçtüü cana rezervi bolup keldi cana mından arı da bolot: Lenin komsomolu (komünist gençliği) her zaman Lenin-Stalin partisinin kendisine güvenilir yardımcısı ve ihtiyatı olagelmiş ve bundan sonra da öyle olacaktır; bir neçe cıldan beri coldoş bolup keldik: birkaç seneden beri arkadaş ola geldik;bir katar işter iştelbey keldi:bazı işler şimdiye kadar yapılmadan kaldı; iştep kele catat (şu veya bugünden itibaren bu ana kadar) çalışmaktadır;el düşmanları caş komunisterdin ösüünö col berbey keldi: halk düşmanları genç komünistlerin büyümesine mani ola geldiler.
Explanatory Turkmen Dictionary (Kyýasowa, 2016)
kel
1. at. Adamyň kellesinde döreýän kesmekli ýokanç kesel. 2. syp. Şol kesel ýokuşan (adam). 3. syp. Saçy doly düşen, saçy bitmeýän (adam). 4. syp., göç.m. Selçeň däneli (mekgejöweniň golçury hakynda). Ol ýetişendir diýip, bir mekgejöweni gaňyrdy weli, ol kel ekeni.
‣ Keliň saçy ýaly örän seýrek, selçeň, gür däl. Kel tokly zordan sürä eýerýän, horja, zordan sana goşulýan tokly.
Sakha—English Dictionary (Straughn, 2006)
kel-
v. to come; kelii barıı n. coming and going
Karachay-Balkar—Turkish Dictionary (Nevruz, 1991)
kel
( kel ) gelmek fiilinden emir, gel, hadi. ~ keteyik: hadi gidelim, ~ oynayık: gel oynayalım, ~ aylanayık: gel dolaşalım.