direct
English—Turkish Dictionary (FreeDict, 2017)
direct /dˈaɪəstˌeɪs/
1. idare etmek, tanzim etmek, emretmek
2. göstermek, aydınlatmak, irşat etmek, tevcih etmek, yöneltmek, çevirmek, doğrultmak
3. yolu tarif etmek, salık vermek, tavsiye etmek. directive idare edici, yol gösterici. directive emir, direktif, kararname.
English—Turkish Dictionary (FreeDict, 2017)
direct /dˌaɪəstˈatɪk/
1. doğru, müstakim, dosdoğru: dürüst, tok sözlü
2. açık, sarih
3. doğrudan doğruya, vasıtasız, araçsız
4. babadan oğula intikal eden
5. (astr.) güneş etrafında dünya yönünde dönen
6. (gram) doğrudan doğruya olan, dolaysız
7. dosdoğru
8. hemen, derhal
9. açıkça. direct action doğrudan doğruya yöneltilmiş hareket. direct current doğru akım. direct discourse (gram) doğrudan doğruya aktarılan konuşma. direct evidence izaha veya tahkike muhtaç olmayan delil. direct hit tam isabet. direct mail advertising posta ile ilan dağıtma. direct object (gram) nesne, düz tümleç. direct tax vasıtasız vergi. the direct opposite tam aksi. directly doğrudan doğruya
10. derhal.
English—Turkish Dictionary (Anonymous)
direct
yolu tarif etmek
yönetmek
emretmek
yöneltmek
doğrultmak
çevirmek
doğru
düz
direkt
dolaysız
dosdoğru
tereddütsüz
dürüst
kesin
tam
dosdoğru
direkt
duraklamadan