turklehceleri.org

cak

Kyrgyz—Turkish Dictionary

cak

I, 1. cihet; tün cak: şimal, kuzey; kün cak: cenup, güney: kıbla cak es. : garp, batı; sol cak: sol taraf; oñ cak: sağ taraf; bazardın beri cagında: pazarın bu tarafında; anın arı cagında: onun öte tarafında ; üy cakka: ev tarafına, ev istikametinde, eve doğru; sayası caktan zıyanduu: siyasi cihetten zararlı; sen cak bolboymun: senin tarafını tutmayacağım; sana taraftar olamyacağım; cagınan: cihetten, göre; forması cagınan uluttuk, mazmun cagınan sotsialistik: şekilce milli , özce sosyalist; men cagınan kaygı cebe. : benim hususumda düşünme! ; calpı cak mat. : müşterek yan; burç çağı mat. : açının kenarı, zaviyenin dılı; 2. gram. şahıs; üçüncü cak: üçüncü şahıs.

Kyrgyz—Turkish Dictionary

cak-

II, 1. hoşa gitmek; mayday cagat: çok hoş, pek hoşa gidiyor; konülümo cakpasa: eğer hoşuma gitmezse; tuura söz tuuganga cakpayt ats. : doğru söyliyeni dokuz köyden kovmuşlar (harfiyen: doğru söz kardeşin hoşuna gitmez) ; 2. faydası dokunmak (yiyecek , ilaç, hava hakkında) ; maa et cakpadı: bana et yaramadı; caga berbey kal- : arzuya göre olamk; münasip zamanında düşünmek; elverişli fırsat çıkmak; anın uruşkanı maga caga bergey kaldı: onun sövüp sayması, benim işime geldi; zaten bende bunu bekliyor, arzu ediyordum.


III, yakmak, tutuşturmak; otcak- : ateş yakmak; otko cak- : ateşte yakmak, ateşe vermek.


IV, sürmek; yağlamak; kara köö cak- : kurum sürmek.

Karachay-Balkar—Turkish Dictionary (Nevruz, 1991)

cak

1. taraf, yan, çevre. Bu ~lada dommay cokdu: bu taraflarda manda yok. 2. saygınlık, yardım, himaye, akraba, destek, arka. Anı ~ı ulludu: onun saygınlığı büyük, ~ı bolmağan kelin: akrabası olmayan gelin, ~ı barda mükül cok, ~ı cokda ökül cok (as.): desteği olana vekil gerekmez, desteği olmayanda (avukat) gerekmez. Cak cak ~ ~ katın: cak-cak kadın, geveze kadın, ~ ~ ete turma!: cak-cak edip durma!.


Last searches: