Kara
Turkish to Pure Turkish Dictionary (Kuleli, 2013)
kara
[Köken: Yerel] (toprak parçası) Kuruluk, Kuru yer
[Köken: Anlam genişlemesi] (kötü) Yaman, Kara
Turkish—Tatar Dictionary (Ganiyev, 1998)
kara
I и. җир, коры җир, континент
karaII 1. и. 1) кара төс; 2) күч. йөз кызыллыгы, тап. 2. с. 1) кара; 2) караңгы; 3) күч. кара, авыр, бәхетсез □ kara biber кара борыч; кага buğday карабодай; kara ciğer бавыр; kara çalı бот. күгән куагы; kara çayır бот. тиле бодай; kara sinek чебен
Comparative Turkic Languages Dictionary (Ercilasun, 1991)
kara
Türkiye Türkçesi: kara
Azerbaycan Türkçesi: gara
Başkurt Türkçesi: kara nasar
Kazak Türkçesi: jaman kara
Kırgız Türkçesi: caman
Özbek Türkçesi: yàmàn
Tatar Türkçesi: kara naçar
Türkmen Türkçesi: yaman pḯs
Uygur Türkçesi: kara yaman
Rusça: ploⱨōy
Comparative Turkic Languages Dictionary (Ercilasun, 1991)
kara
Türkiye Türkçesi: kara
Azerbaycan Türkçesi: gara
Başkurt Türkçesi: kara
Kazak Türkçesi: kara
Kırgız Türkçesi: kara
Özbek Türkçesi: kàrä
Tatar Türkçesi: kara
Türkmen Türkçesi: gara
Uygur Türkçesi: kara
Rusça: çörnıy
Comparative Turkic Languages Dictionary (Ercilasun, 1991)
kara
Türkiye Türkçesi: kara
Azerbaycan Türkçesi: guru (yer)
Başkurt Türkçesi: yir yir östö koro yir
Kazak Türkçesi: kurlık
Kırgız Türkçesi: kurğak
Özbek Türkçesi: kuruklik
Tatar Türkçesi: cir cir östi korı cir
Türkmen Türkçesi: yer (gūrı yer)
Uygur Türkçesi: yär
Rusça: suşa zeml'a
Kyrgyz—Turkish Dictionary
kara
ı, 1. siyah, karayağız, esmer; kara köz: siyah göz, siyah gözlü; köz karası: göz bebeği; kara ala = karala ı; kara çaar: siyah alaca, siyah benekli; kara taman bk. taman; ertenden kara keçke: sabahtan gece geç vakte kadar kara küçkö bk. küç ı; 2. karaltı; alıstan bir kara köründü: uzaktan bir karaltı gözüktü; bulbuldan çeçen bir kuş çok; tırmaktay-ak karası ats. bülbülden daha beliğ kuş yoktur, halbuki göğdesi tırnak kadardır; 3. halis (mahlut olmıyan); kara şamal: yağış getirmeyen yel; kara suuk: kuru ayaz; kara boroñ bk. boroñ: 4. dayañaç, mesnet; kalıñ kıtay, men calgız, kara kılar kişi çok folk. çinliler çok, ben ise yalnızım dayanacak kimsem yok; kara kılıp oturğan calgız uulum: bütün umutlarımı bağladım biricik oğlum; 5 mec. yazı; kara taanıbay turğan: okumaz yazmaz; 6. çirkin, menfi şey; kara köñül yahut kara cürök: 1) namussuz; 2)gaddar; kara bet yahut beti kara bk. bet 2; kara sana = karasanatay; kara özgöy bk. özgöy; cürögündö kara çok: kalbinde şeytanlık yok; akka kara iştese, özü köröt zalaldı folk. iyiliğe karşı kötülük işlerse, zararı kendisine olur; 7. yas (kocası için); kara kiy-: yas giyimi giymek; kara aş: yoğ aşı; 8. mit, şerir ruh, habis kuvvet; kara baskır; cin çarpsın; kara bastıbı sene?: seni cin mi çarptı? nerede battın? : 9. suçlu, maznun; ak cerden kara boldu: masumken suçlu çıktı; ak karasın tekşirip: suçlu olup olmadığını tetkik ederek; 10. sığır hayvanı; inek; bir karası bar: bir ineği vardır; 11. kara söz nesir; yüksek fikirlerinden ve şi’rî hislerden boş olan bayağı konuşma; 12. tar. adî kimse, avamdan oaln; kara kalık: halk kütlesi, avam karadan tuuğan: avamdan çıkmış; aşağı tabakadan yetişmiş; 13. tar. sık sık cariye ve köle manasına gelen sözlere katılan bir sıfattır; toğuz kara kul, toğuz kara küñ menen mal başınan miñdep-miñdep bayge berilgen: ikişer köle, ikişer cariye ve binlerce hayvan öndül konulmak suretiyle at koşuları tertip ediliyordu (burada bir yanlışlık ve karışıklık olacak: çünkü «toğuz» sözü «dokuz» demek olduğu halde, müellif bunu ! iki» diye terceme etmiştir; m.) ; 14. (destanda) birnevi tüfek; 15. kara suu bk. suu ı.
Karachay-Balkar—Turkish Dictionary (Nevruz, 1991)
kara
siyah, kara; pek çok [fazlalık bildiren bir edat gibi d kullanılır: ~sılıt: çok yorgun, ~ palah: çok bela ] . Tum ~: sim siyah, ~ kaşlı ~ közlü: kara kaşlı kara gözlü, ~ cer: kara toprak, ~ boz (don): siyah boz, ~ burul (don): demir kır, ~ kolan (don): alaca siyah, ~ koñur (don): koyu kavve rengi, kestane rengi, ~ kuba (don): kara doru, ~ şay: siyah çay, ~ küç: kara kuvvet, ~ iş: beden işi, ~ işçi: vasıfsız iççi, ~ kiymek: siyahlara bürünmek, yas elbisesi giymek, ~ tutmak: kin tutmak, avuz ~ tutuv: konuşmayı kesme, konuşmama, ~ dıgalas: ağır mücadele, çaresiz uğraş, ~ cakmak: kara çalmak, iftira etmek, ~ kösev bolmak: simsiyah kesilmek, kömür haline gelmek, perişan olmak, korkunç derecede yorgun düşmek, atnı sürüp ~ kösev etgendi: atı koşturarak çatlatacak hale getirmiş, ~ kün kellik (kargış): kara günler gelesice, ~ kağıt: ölüm haberi, ölüm kâğıdı, ~ kazavat etip küreşmek: canını dişine takarak uğraşmak, ~ kayın: siyah kayın, tavuk ~: tavuk karası, ~ kanın kuymak: siyah manını akıtmak, ~ kış: kara kış, ~ nanık: böğürtlen, ~ sağış: derin düşünce, kara düşünce, ~ suv: kaynak suyu (bu tür kaynak suyu yatağında kalır ve dışarı akmaz), ~ sılıt etmek: kan ter içinde bırakmak, bitkin hale getirmek, ~ tıñılav: koruşmadan başını eğip dinleme, ~ tıñılavnu berip turadı: kafasını eğip suçlu suçlu dinleyip duruyor, ~ halk: kara budun, ~ çibin: karasinek, ~ şinli: esmer, karaşın, ~ işkildi: yaban mersini, ~ emgek: meşakkat, çile, cehennem azabı, beti ~ bolluk: yüzü kararasıca, kötü üne kalasıca, ölüm ~ kaçmak: ardına bakmadan kaçmak, can havliyle kaçmak, ~ küymek: için için yanmak, yanıp tutuşmak, tırnaknı ~sı çaklı bir: tırnağın ucu kadar bir, ~ iynekni boğun basmağan (d): kara ineğin tersini basmayan (hayatın sıkıntılarını tanımayan), ~ suvnu boklama, tayar tavnu coklama (as.): su kaynağını bulandırma, kayacak dağı yoklama, ~ kıldı bolmak: sırılsıklam olmak, terlep kölegim ~ kıldı boldu: terleyerek gömleğim sırılsıklam oldu, ~ keçge kaldık: çok geç kaldık, çok geciktik, ~ ter: şıpı şıpır ter, ~ terim bardı: şıpır şıpır terim aktı, ~ palah: kara bela, ~ çavka: kara karga, ~ tanımağan: yazı bilmeyen, ümmî, ~ tanıv: okuma yazma bilme, ~ talav tiyerik: kötü hastalık bulaşıcasıca.
Index of Diwan Lughat al-Turk (TDK)
kara
kara; karanlık,I, 7, 60, 338, 354, 382; II, 163, 223