turklehceleri.org

Kol

Türkiye Türkçesi – Arı Duru Türkçe Sözlüğü (Kuleli, 2013)

kol

[Köken: Anlam genişlemesi] (tutmak için) Sap, Tutak, Tutka, Tutkuç

[Köken: Anlam genişlemesi] (şube, bölüm) Bölüm, Tarmak

Türkiye Türkçesi – Tatarca Sözlük (Ganiyev, 1998)

kol

и.1) кул; (иңбаштан алып бармак очларына кадәр); 2) җиң; 3) бугаз, елга култыгы; deniz kolu диңгез бугазы; 4) тотка, сап; 5) бригада, төркем; tamir kofu ремонт бригадасы; üç kota ayrılтаk өч төркемгә аерылу; 6) бүлек □ kol bağı бәйләвеч

Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü (Ercilasun, 1991)

kol

Türkiye Türkçesi: kol
Azerbaycan Türkçesi: gol
Başkurt Türkçesi: kul biläk
Kazak Türkçesi: kol
Kırgız Türkçesi: kol
Özbek Türkçesi: kol
Tatar Türkçesi: kul biläk
Türkmen Türkçesi: gol
Uygur Türkçesi: kol
Rusça: ruka

Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü (Ercilasun, 1991)

kol

Türkiye Türkçesi: kol
Azerbaycan Türkçesi: şöbä bölüm
Başkurt Türkçesi: tarmak bülik bülim
Kazak Türkçesi: sala tarmak bölim
Kırgız Türkçesi: tarmak bağıt
Özbek Türkçesi: bölim tärmàk
Tatar Türkçesi: tarmak bülik bülim
Türkmen Türkçesi: pūdak bȫlüm
Uygur Türkçesi: tarmak sahä
Rusça: otrasl' razdel podrazdeleniye

Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü (Ercilasun, 1991)

kol

Türkiye Türkçesi: kol
Azerbaycan Türkçesi: gol tutacag dästäk
Başkurt Türkçesi: totka hap
Kazak Türkçesi: sap tutka
Kırgız Türkçesi: tutka
Özbek Türkçesi: dästä tutkıç
Tatar Türkçesi: totka sap
Türkmen Türkçesi: tutavãç
Uygur Türkçesi: dästä sap tutkuç
Rusça: ruçka

Azerbaycan Türkçesinin Açıklamalı Sözlüğü (Orucovun, 2006)

kol

is. Torpaqdan qol-budaq şəklində ayrılan alçaq, ağacaoxşar bitki. Yasəmən kolu. Qaratikan kolu. Çay kolu. Nar kolu. – Kolların və ağacların budağı arasında oxuyan quşlar da yuvalarına çəkilməkdə idilər. H.Nəzərli. [Səməd] çəpərin kölgəsində yaşıl qalmış nar kollarının dibinə arx çəkdi, suvardı. İ.Hüseynov. • Kola yatmaq (girmək) – kolun dalında və ya içində gizlənmək. [Cuma] ara qarışdığından və çaxnaşmadan istifadə edərkən ancaq hara gedəcəyini bilmədən dayanıb kola yatdı. Ə.Əbülhəsən. ‣ (Bu kol) sən (o) girən kol deyil – sən (o) bacaran iş deyil, sənin (onun) hünəri deyil, sən bacarmazsan (o bacarmaz). [Hacı Murad:] İmran da istədi ki, atası Şeyx Əlidən qalan malı məndən istəsin, gördü ki, xeyr, o, girən kol deyil. S.S.Axundov. [Dilbər xanım:] Cəbi, bu kol sən girən kol deyil ha, özünü gözlə! N.Vəzirov.

Pamukkale Azerbaycan Türkçesi - Türkiye Türkçesi (ADT versiyonu)

kol

çalı

Özbekçe—İngilizce Sözlük (Dirks, 2005)

ko'l

lake.ko'laga arch.s. ko'lanka.

Kırgızca – Türkiye Türkçesi Sözlüğü (Yudahin)

kol

I1. el, el pençesi; eki kolun booruna alıp: iki elini göğsüne kavuşturarak; kolun (boorğo aldı: 1) (sağ) elini bağrına bastı; 2) mec. tam muvafakat gösterdi; koldo bar: varlıklı, hali-vakti yerinde olan; koldo cok: yoksul, fakir; kol başı: el pençesi, yumruk; kolu- colüñ boş: sen büsbütün serbestsin (istediğin yere gidebilirsin);; kolu küçü cok: kuvveti-gücü yok; koldon kel: elden gelmek; kolunan kelişinçe: elinden geldiği kadar; koldon keltir-: (birisine) kumanda etmek, muü bir durumda bulundurmak; al meni kolunan keltıre albayt: o bana kumanda edemez, o beni istediği giıbi kullana- maz; kol karmaş- yahut kol alış-: el tutuşmak, 'birbirinin ellerini tutmak; kol karmaşıp yahut kol alışıp: el-ele vererek, el birliğiyle, kol koy (önde gelen datif ile birlikte): 1) imza atmak, imzalamak, 2) muvafakat etmek, liyakatini tanımak; kol tiy: fırsat bulmak (el değmek); kolum tiyse: eğer elim değerse; cum ustan kolum tiybeyt. işten elim değmiyor (vakit bula- mıyorum); kol tiybes mülk: doku- nulmaz mülk; kol cuu-: 1) el yıkamak; 2) mec. bir şeyden mahrum olmak (önce gelen ablatif ile birlikte); cut cılı maldan kol ouup kaldık: caut (bk. cut I) yılında hayvanlardan mahrm olduk; kol cuuğuz - yahut kol cuudur-: 1) el yı- katmak; 2) mec, mahnım eylemek (önce gelen ablatif birlikte); kol kabış, bk. kabış; kol üz-: alâkayı kesmek; coldoştorunan kol üzüp dayının taptırpay ketti: arkadaşlariyle alâkasını keserek, malûm olmıyan bir tarafa gitti; kol kötör-: si kaldırmak, açık rey vermek; kol kötörüü: el kaldırma; el kaldırma suretiyle rey verme; es. rey verme; kol kötörüüdön kal-: es. rey verme hakkından mahrum oldu; kol kötöriiüğö akısı cok yahut kol kötürüüğö akışız: es", rey verme hukukundan mahrum; rey verme hukukuna mâlik olmıyan; kol sal: 1) el atmak, saldırmak; 2) bir işe karışmak; uuru malğa kol saldı: hırsız hayvanlara hücum etti; kol sal-: folk. beraber yatma arzusunu ifade ederek, yatakta yatan kıza elle dokunmak, ilişmek (ör. bk. kasyala-); kol saluu yahut kol salış: 1) hücum, saldırış, 2) karışma; kol çabuu: el çırpma; kolmo-kol: 1) elden- ele; 2) el-ele; kolmo kol sooda: peşin paraya a-iış-veriş; kol katık, bk. katjk II; kol kaytar-, bk. kaytar-; 2. ön bacak, ayak; Tay-buurul mingen atının kolun büğüp kar adi: folk. Tay-burulun bindiği atm ön ayağını büküp baktı; tört kol aksap: bütün dört ayağiyle aksayarak; büsbütün ayaksız kalarak; 3. parmak; beş kolunday: beş parmağı gibi; üç kolunun başı menen tuurağan etten aldı: doğtalmış etten üç par- mağının uciyle aldı; 4. kol astında: (el altında) onun itaatında, tabi yi tinde.


II, ordu, askerî müfreze.


III, (müstakille» kullanılın» buna yalnız coğrafî isimlerde tesadüf edilir) nehrin yatağı; neh vadisi, Karakol, Narmkol gibi.

Karaçay-Malkarca – Türkiye Türkçesi Sözlüğü (Nevruz, 1991)

kol

1. El. Oñ~: sağel, sol~: solel, ~ tirmen: el değirmeni, ~ salmak: imza koymak, imzalamak, ~ tutuv: el sıkma, toka, ~ğa almak: ele almak, ~ğa cıyıv: ele geçirme, ~da asıralğan: elde beslenen, ~una bek: eli sıkı, ~cazma: elyazma, ~u caraşxan: eli yakışan, ~cavluk: mendil, ~ cetdirmek: el sürmek, namusunu kirletmek, ~u cetmek: eli yetişmek, ~u cuka: eli ince, elinde parası olmayan, ~dan kelmek: elinden gelmek, ~umdan kelmeydi: elimden gelmiyor, ~ kerek: el aleti, ~ kötürmek: el kaldırmak, vurmaya gerilmek, oy verme, ~ kağıv: el vurma, el çırpma, ~ kıyın: el emeği, ~ silkmek: el silkelemek, ~taş: el taşı, gülle, ~taş atıv: gülle atma, el taşı atma, ~ tutxanlık: el sıkmalık, el sıkmalık armağanı, Türkiye türkçesinde el öpmelik denir, ~u çibi: eli uzun, çalmaya alışık olan, ~ etmek: el sallamak, canım ~umda bolsa iyerça boldum (d): canım elimde olsaydı bırakacak gibi oldum, bir ~u bir ~una işanmağan (d): bir eli bir eline güvenmeyen, canın ~una alğança (d): canını eline almışçasına, çok acele, birevnü ~una karağan: başkasının eline bakan, başkasının bakımına muhtaç, ~u bazık birni cığar, akılı bazık miñni cığar (as.): eli kalın biri yener, akılı kalın bini yener, ~uñda bolsa cuvuk köp (d): elinde akçan olursa akraban çok, ~ ~nu cuvar, eki kol betni cuvar (as.): el eli yıkar, iki el yüzü yıkar, ~u usta altın ayak bıla suv içer (as.): eli uz olan altın tas ile su içer, ~u ustanı ~u ortak, sözge ustanı sözü ortak (as.): eli ustanın eli orta malı, söze ustanın sözü orta malı; 2. Dal, vadi, dere, boğaz. Nızılı ~: köknarlı vadi, ullu ~: büyük vadi, kuru ~ğa kuş konmaz (as.): kuru dala kuş konmaz, Teberdi, Kobannı em ullu ~larından biridi: Teberdi ırmağı, Kuban ırmağının en büyük kollarından biridir.

Dîvânü Lugâti’t-Türk Dizini (TDK)

kol

kol·III, 134, 161, 288

kılıç veya bıçakta bulunan yol biçimi oyma·III, 134, 135

dağın tepesinden a;ağı inen ve derenin ortasından yüksekçe olan yer·III, 134


Son arananlar: